Bilenadamlar’da bu yazdığım
ikinci korku filmi eleştirisi oluyor. Daha önce Annabelle için yazdığım eleştiriyi
okuyanınız var mı bilmem. Son zamanlar da dostlarımla bir arada izlediğim son
korku filmi olan Karabasan (Babadook) için de kolları sıvamış oldum. Aslına bakarsanız
bu eleştiriyi yazmak için çok bile bekledim. Fakat tam manasıyla bir girizgah
yapmadan önce yine uyarmalıyım ki, fazla olumlu şeyler okuyamayacaksınız yine...
Avustralya yapımı olan bu tarz bir
filme daha önceki denemelerden aşinayız aslına bakarsanız. İçinde belirsiz bir “Gizem”
barındırmaya çalışan filmlerden biri Karabasan. Filmi izlemeden önce Dünya ve
Türkiye çapındaki bazı adı duyulmuş sitelerden alacağınız referans sizi yanıltabilir.
Çünkü filme, anlamlandıramadığım şekilde yüksek oylar verilmiş. Yazımızın sonunda
bu sitelerin bağlantılarını da vereceğiz zaten ama söylediğimiz gibi, bu notlar
sizi yanıltmasın. Film, aldığı puanı hak etmeyen bir yapım!
Korku filmlerinde belirli bir
gizemin olmasına alışkınız. İçinde bir gizem barındıran filmler her zaman,
istisnasız izleyiciyi içine çekmiştir. Yakın zamanda çevrilen “As Above, So
Belove” (Derin Kabus) bu örneklerden sadece biri. Film içinde barındığı gizemle
bizi finale kadar götürüyordu fakat vasatın üzerine çıkamıyordu. Yani sinemada
izlenmesi gereken bir film mi? Birkaç kez bunu düşünmek gerekli. Fakat karabasan;
çocuk zırlamalarına dayanamayan; nereden geldiği belirsiz nesnelere takılı
kalan, mekan tercihlerinin vasat olduğundan şikayet eden, bir sonuca varmak
için kıvranan (bizim gibi) sinemaseverler için tam anlamıyla, özellikle de
finaliyle, vasatın da altında kalıveriyor.
Korku – gerilim filmlerini sadece
korkmak için mi izleriz? Eğerki inandığımız bir olguya, bizim de korku
duyduğumuz bazı unsurlara, olayın kademe kademe geliştiği, dozu en düşükten
vermeye başlayıp finalde resmen bizi hırpalamış, rahatsız etmiş bir korku
filmine KORKU FİLMİ diyebilir miyiz? Bu sorunun cevabı korku filminden ne
anladığınıza bağlı aslında.
Film adından da
belli, KARABASAN. Yani rüyalarla gerçekler arasında kalanların içine düştüğü
bir durum. Çocukluğumuzda da karabasan hikayeleri çok dinledik. Fakat kimse
kusura bakmasın, üç boyutlu bir çocuk kitabının kapağını açtıktan sonra gelen
bir karabasan hikayesine sadece gülerler. Sürekli sızlanan, dırdır konuşan
yaramazlıkta hat safhada olan bir çocuk izleyiciyi sadece filmden soğutur. Haydi
diyelimki filme kendimizi verdik biraz. Peki karabasan modelini gördüğümüz
sahne kaç tane? Sadece iki sahne. Filmdeki küçük oyuncumuzun annesi rolündeki
Essie Davis; korkan, yorulan, hayata tutunmaya çalışan ve bu şekilde bir çocuğa
bakmaya çalışan fedakar anne rolünün hakkını veriyor. Fakat yönetmenin unuttuğu
bir nokta var ki; biz IVAN LOCKE karakterini izlemiyoruz. Yani film, senaryonun
tek bir şahıs etrafında toplandığı bir film değil. Yönetmenin korkmamızı
istediği ögeler bizi geriyor belki ama korkunun temeli yine çok basit bir
nedene dayandırılıyor. Mistik ögeler, kötü insanlar, ayinler, inançlar,
büyüler, tılsımlar yok. Sadece açılıp okunan bir kitap var ki bu gerçekten
gülünç geldi bana.
Peki ya
finaline ne diyeceğiz derseniz, (burayı
okuyan sinemaseverleri uyarıyorum: Spoiler içerir) son sahnesinde
karabasanı evin köpeği Baxi'nin yerine koyup bodrumda beslemeleri tam bir
skandal olup çıkıyor benim için. Sanırım yeni trend bu artık, evde
şeytan (iblis yada karabasan) beslemek.
Toparlamam gerekirse,
korku filmi sevenler ve benimle aynı düşünceye sahip olanlar varsa lütfen
izlesin. En azından ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaklardır. Aynı düşünceye
sahip olmayanlarda izleyebilir, sonuçta bir korku filmi için iyi bir alternatif.
Fakat, korku filminden gerçekten KORKMAK isteyen, bunu da basit olmayan bir
senaryoyla birleştirmek isteyen ben ve benim gibiler için boş ve skandal bir
film olacaktır. Söylemedi demeyin. Karabasan, her haliyle sinirlerinizi
bozmaktan öteye geçemeyecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder