16 Şubat 2015 Pazartesi

ZAMANDA YOLCULUĞUN YAZGISAL BİR TEORİSİ | Predestination – Kader | Bilenadamlar Eleştiri

zamanda-yolcugun-yazgisal-bir-teorisi
         
Şu zamana kadar zamanda yolculuk temalı bir çok film izledik. Aslına bakarsanız bu filmlerin çoğu hemen hemen aynı konsepte dayanıyordu; zamanda yolculuğu keşfetmişsinizdir ve bu keşif sırasında bir şeyler ters gider. Nihayetinde ana karakterlerimiz kendini bu ters giden şeyleri düzeltmekte olarak bulur. Oradan oraya koşuşurlar. Zaman algıları kaybolur, biraz aklın yardımı biraz şans derken olayı çözerler sonunda. Bizde karmaşık ve bizi ters köşe yapan bir filmden aldığımız hazzı alırız her zamanki gibi ve deriz ki “güzel filmdi”. “Güzel” göreceli bir kavram evet. Kimine göre güzel olan kimine göre beş para etmez olabilir. Fakat Kader filmi, aslına bakarsanız güzel-çirkin eşleştirmesinden çokta uzakta duruyor.

NASIL YANİ? Diyenleri duyar gibi oluyorum. Şöyle ki, film bizi çok ütopik bir zaman algısının içine sokuyor. Yönetmenliğini Michael Spierig ve Peter Spierig kardeşlerin üstlendiği ve aynı zamanda senaryoyu da Robert A. Heinlein ile birlikte kaleme alan Spierig kardeşler, bizi şu zamana kadar izlemeye alışık olmadığımız bir sinema deneyiminin içine sokuyorlar adeta. Film “izle-unut” sınırından biraz daha uzakta duruyor aslında. Fakat sadece filmi anlamakta zorlananlar için olabilir bu tabir ya da bu tarz filmleri sevmeyenler için söyleyebiliriz bunu.

KADER bizi tamamen dikkatimizi ona vermemizi isteyen, sınırları zorlayan bir yapım olarak karşımıza çıkıyor aslına bakarsanız. Yukarıdaki paragrafta belirttiğim gibi, ütopik bir zaman algısının içindeyiz. 1970’lerden 1999’a kadar uzanan, oradan 1940’lara kadar geri dönen bir zaman çemberinin ortasında buluyoruz kendimizi filmi izlerken. Suçları önceden tespit etmek ve onun önüne geçmek adına kurulmuş bir birim, teknolojiyi (her zamanki gibi) yanına alarak bu işin üstesinden gelmeyi planlıyor. Fakat bunu yaparken biz “Adamımız bu işin üstesinden gelmeyi başarabilecek mi acaba?” derken kendimizi bir anda ters köşe bir konumda bulabiliyoruz. Çünkü KADER aklın ve mantığın sınırlarını olmadık yerlere itiyor ve bize “nasıl yani?” diye sorduruyor filmde sürekli olarak. Öte yandan kimsenin kolay kolay kabullenemeyeceği bazı kader argümanlarını kendisi belirleyen bir film olarak oluşuveriyor. Filmi ikiye bölmek mümkün. İlk yarısında Sarah Snook’un göz dolduran performansı, güzelliği ve çekiciliği ile harmanlanarak bizi hikayenin içine iyice çekiyor. Biz ise esas darbeyi filmin ikinci kısmında yiyoruz.

İlk kısımda İsimsiz Yazar mahlasıyla ne gibi işlere kalkıştığını anlatan Sarah Snook, bar sahnelerinde o kadar derbeder bir halde görünüyor ki, nasıl o hale geldiğinin, yani deyim yerindeyse evriminin hikayesini kendi ağzından dinliyoruz ve bu süreci izliyoruz. Bu ilk saat senaryonun temelini oluştururken, bazı boşluklar oralarda öylece duruyor ve gözümüze batıyor. En başında cevabını bulamadığımız bazı sorular filmin ilerleyen dakikalarında bize yanıt olarak dönüyor ve bizi o boşluğun içinde bırakmıyor. İşte bu boşlukların dolması esnasında bizi şaşırtan bir sürü kader ögeleri, tamamen yer değiştiren yazgısal simgeler bildiğimiz tüm tabuları yıkıyor adeta. Aslında film bir bombayı elinde tutuyor söyle bir baktığınızda. Filmi izleyen kitlenin diyecek iki şeyi var “çok saçma!” veyahut (benim gibi) “harikulade!”. Bu çok bariz bir şey. Filmi izledikten sonra ne demek istediğimi daha iyi anlayacağınızdan eminim.

Filmin ikinci yarısında ise bizi şaşırtan o “kısırdöngü” nün dönmeye başladığına sahne oluyoruz. Bu bizi yavaş yavaş ters köşelere doğru itiyor. Filmin temposu çok iyi ayarlanmış. Başlarda doz düşük veriliyor fakat film ilerledikçe vitesin yükseldiğinin farkına varıyoruz. Başlardaki o durağanlık, daha sonra gireceğimiz bir paradoksun ön hazırlığı aslında. Senaryo biraz kafa karıştırıcı bunu kabul ediyorum. Hatta ilk seferde özümsemek çok zor olabilir. Fakat filmin finali tüm o kısırdöngü ve paradoksun hakkını verir nitelikteydi. Her ne kadar biraz ortada bırakılmış gibi olsada, ucu açık bir şekilde; izleyicinin hayal gücüne bırakılan filmin sonu aslında yakışanı bulmuş gibi.

Ethan Hawke'nin oyunculuğuyla renklenen yapım, 2014’ün en etkili zaman ve kısırdöngü yapımlarından biri. Hatta şahsi görüşüm, 2014’ün en çılgın yapımlarından biri. Zamanda yolculuk konusunu çok farklı bakış açılarından ve çok farklı bir konseptten işlemesi, filmimizi izlenir ve beğenilir kılıyor. Eğer hala izlemediyseniz, bir sonraki film olarak seçimizi KADER’den yana kullanın derim.

IMDB: 10/7.5

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder